Gözünü hafifçe araladı, şöyle bir tavanı süzdü, bugün ilk defa alarm çalmadan uyanmıştı, yerinden yavaş yavaş doğruldu, sanki bütün gece uyumamış da ağır bir işte çalışmışçasına yorgun hissediyordu kendini. Derken alarm çaldı, susturdu, lavaboya gitti yüzünü yıkadı, aynaya baktı, hızlı nefes alışlarının oluşturduğu buğuları silmeye bile çalışmadı, yüzünü görememeye başladığı anda aynadan ayırdı yüzünü. Dünden hazırladığı kıyafetlerini giydi ve kapıdan dışarı çıktı. Genç kız güneşin ışıkları altında kafası önde yürümeye başladı.
Alarm çaldı, önce erteledi, sonra ikinci çalışta oflayarak kalktı, gözünü ovuşturdu, bi daha yattı, geç kalmayayım bari bugün diyerek tekrar kalktı. Derken aklına bugünün önemi geldi, hemen lavaboya koştu, yüzünü buz gibi suyla yıkadı, eline ne geçerse giydi ve koşarak dışarı çıktı. Güneşi fark etmedi bile, kalın montunun ağırlığına da aldırmadan hediye dükkânına doğru hızla yola koyuldu genç delikanlı.
Genç kız her zaman önünden geçtiği parktaki çocuk seslerini bugün duymuyordu adeta, kafasındaki düşünceler o kadar yoğundu ki, o kadar ağır geliyordu ki, bi yerlere oturup dinlenmek geçiyordu içinden. Ama yapamazdı, işine yetişmeliydi. Durağa ulaştı, şanslıydı otobüsü hemen geldi, bindi, her zamanki koltuğu yine boştu, oturdu, kafasını cama dayadı ve tekrar kendisini düşüncelerine bıraktı.
Genç delikanlı, hediye dükkânına girdiği anda hemen siparişini sordu, nihayet son günde gelmişti kız arkadaşının en sevdiği ayakkabıları, harika, bunları çoktandır istiyordu, eminim bayılacak dedi satıcıya, hemen güzel bir paket yaptırdı. Dükkândan çıktığında inanılmaz mutluydu, alternatif bir hediyeyle vakit kaybetmeyeceği için kendine biraz daha zaman ayırabilirdi, bugün işe yürüyerek gitmeyi tercih etti. Bu havada montunu aldığını daha yeni fark etti, önce çıkarmak istedi, sonra bu montu da kız arkadaşının hediye ettiği geldi aklına, çıkarmadı, gülümsedi, devam etti.
Cama dayadığı başını hiç ayırmadan devam ettiği otobüs yolculuğunda bir ara elinin uyuştuğunu fark etti, diğer eliyle hissetmeye çalışırken yüzüğüne dokundu, başını camdan ayırdı, yüzüğe dikkatlice baktı, erkek arkadaşının evlenme teklif ettiği gün ki hali geldi aklına, çok mutluydu o gün, gülümsedi, ama bu sefer acı acı, ve yüzüğü çıkardı cebine koydu, anlam veremediği düşüncelerine tekrar daldı, başını cama koyarak.
Genç delikanlı, işine vardığında masasına oturdu, her sabahki gibi kız arkadaşı ile olan fotoğrafının tozunu aldı, uzun uzun baktı, gülümsedi, ona evlenme teklif ettiği günün üzerinden geçen 1. ayı bu gece kutlayacaktı, üstelik kız arkadaşının böyle bir kutlamadan haberi bile yoktu, çünkü evlenene kadar böyle bir kutlama yapmayacaklarına söz vermişlerdi, kendi dayanamadı, inandı, bu gece çok güzel olacaktı.
Genç kız birden doğruldu, kapıya yöneldi, aslında daha durağına gelmemişti, düğmeye bastı ilk durakta indi. Yüksek yamaçlı bir tepenin seyir yerine doğru yürüdü. Burası evlenme teklifi aldığı yerdi. Manzarası müthiş ama yüksekliği bir o kadar da ürkütücüydü. Tam kıyıya oturdu, rüzgârın gözünün önüne set yaptığı saçlarına bile aldırmadı, uzun uzun ileriye baktı.
Artık kız arkadaşının işe ulaştığını düşünen delikanlı, onu aramak istedi, sonra on dakika daha bekleyeyim belki kahvaltı yapıyordur dedi. Telefonu masasına geri koydu.
Kız düşüncelerden bir an arınıp derin bir nefes alıp verdi, sonra bi daha, ve bi daha. Ayağa kalktı, cebine koyduğu yüzüğü çıkardı telefonu ile birlikte yere koydu, bitmiş bir haldeydi, tükenen enerjisini son kez tetikledi ve usulca beni affet dedi, kendini uçuruma bıraktı. Tepeden yükselen haykırışı kimse duymadı, çünkü bu haykırışların en sessiziydi. Rüzgârın hafif esintisinin yarattığı alçak uğultu sesini bir telefon melodisi bozdu. Telefon çaldı, çaldı, çaldı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder