Başlıktaki soru size garip gelebilir elbette. Hatta duyduğunuz ilk anda bir süre şaşkın şaşkın bakabilir sonra da pardon(?) şeklinde bir tepki bile verebilirsiniz. Peki birçok şirketin iş alımlarında yeri geldiğinde sizleri sanal dünyada arayıp hakkınızda araştırma yaptıklarını söylesek! Ya da yeni sevgililerinizin isminizi Google’a yazıp geçmişinize yolculuk yapmaya çalıştığını, Facebook’taki arkadaşlarınızı tek tek gezdiğini, özellikle kendi cinsinin sizin duvarınıza, fotoğraflarınıza yazdığı yorumları ve sizin cevaplarınızı didik didik ettiğini belirtsek bir şeyler canlanır mı aklınızda? Bir de Facebook zaman tüneli desek! Bugüne kadar Google’a isminizi yazdığınızda karşınıza neler çıktığına hiç detaylıca baktınız mı mesela? “Sanal iz” terimi ne ifade ediyor size? Eğer soru hala hatalı gibi geliyorsa bu ipuçları ile birlikte yazıyı okuyup biraz daha durup düşününce sorunun hiçte tuhaf olmadığına kanaat getireceksiniz.
Hayatınızın geçmiş dönemlerini hatırlamak isteseniz ilk ne yaparsınız? Ya oturup derin derin düşünürsünüz, ya da arkadaşlarınıza, anne babanıza sorarsınız, veya açıp bilgisayarı eski fotoğraflarınıza, sağa sola çeşitli dosyalar içinde iliştirdiğiniz notlara bakarsınız. Muhtemelen çoğunuz son şıkkı tercih edersiniz. Çünkü günümüzde artık hemen hemen her bilgi dijital ortamda. Hayatın özel anlarına ait en değerli ayrıntılar, fotoğraflar bile sosyal ağlarımızdaki hesaplarımızda. Her “tık” ile birlikte sanal dünyaya kolay kolay silinmeyecek bir iz bırakıyorsunuz aslında. Üstelik bu iz karda da belli oluyor, güneşli havada da !
Facebook, Twitter gibi sosyal ağların ve bir çok gizli / özel yazışmalarımızı yaptığımız maillerimizin insanın doğal bir parçası haline dönüştüğü günümüzde çoğu ebeveyn çocuğu daha doğmadan onun adına bu platformlarda hesap açmaya başlıyor. Sonra da o hesaptan çocuğunun gün ve gün gelişimini, fotoğraflarını paylaşıyor. Eli klavye tutmaya başladıktan sonra da o çocuk devralıyor hayatını adı konulmamış dijital günlüklere piksel piksel işlemeyi.
Şimdi geçmişinize yolculuk yapmak için, ilk attığınız twite bir bakın mesela. Sonra bu zamana doğru gelin. Ne acılarınızı paylaşmış, ne mutluluklarınızı dökmüşsünüz ortaya. Ya da Facebook’taki ilk eklediğiniz fotoğraflarınıza bir bakın. Ya üzerinizdeki kıyafeti çok saçma bulursunuz, ya da yüz ifadenizdeki çocukluğa güler geçersiniz. Bazı fotoğraflardaki sizi tanımazsınız bile. İlişki durumunuz kaç kere değişmiş? Hatta bir bakarsınız, zamanında arkasından konuştuğunuz birisine bugün aşk sözcükleri döşemişsiniz. Bakın bakalım o zamanlar da ne kadar arkadaşınız varmış şimdi yüzünü dahi görmediğiniz.
Mail kutunuzu açıp gönderilenler kısmında ilk attığınız maile bir gidin şimdi. Kimlere neler söylemişsiniz? Ya da o zaman harika komik yazışmalar yaptığınız bir arkadaşınızın şimdi yüzünü dahi hatırlayacak mısınız? Ne kadar da kolay vazgeçmişsiniz değil mi? Yaşadığınız onca acıyı bazen içinize atıp kırık kalp şeklinde ekranda beliren bir simgeye dayamışsınız sırtınızı.
Bugün Twitter’daki takipçiniz, Facebook’taki arkadaş sayınız kadar ilgileniyor neredeyse bazı insanlar sizinle. Günlük yazarken bir düşünme vardır mesela. O günün sabahından akşamına olanların ince bir muhasebesi de yapılır kağıda dökülürken düşünceler. Ama sosyal ağlarda cümleleriniz bile cep telefonunuz tarafından otomatik seçiliyor. Ve gün geçtikçe bilgisayarlara akıttığımız hayatımız oradaki dünya gibi 1 ve 0’lardan oluşmaya başlıyor. Arkadaş olarak eklemek, yani bir tuşa basıp istek göndermek kadar kolay oldu seni seviyorum diyebilmek.
Geçmişinize yaptığınız bu yolculukta şu an pişman olduğunuz birçok sözünüzü bulacaksanız. Siz şu anda silebilirsiniz. Ama ya birileri siz silmeden görürse! Ya o gün sizin için çok sıradan olan bir cümle, bugün en büyük sırrınızsa? İnsan biraz ürküyor değil mi? Çünkü siz belki de hiç olayın bu kısmını düşünmeden her şeyinizi sizden çok uzakta bir bilgisayara dökmeye başladınız. Üye olurken hiç okumadan imza attığınız bir metinle de bu bilgilerinizin silseniz dahi bir süre daha dijital hayatta var olmasına, başkaları ile paylaşılmasına izin bile verdiniz!
Ve bugün doğru kullanıldığında çok faydalı olabilecek sosyal ağlar insanlar arasındaki mesafeleri kaldırdı ama ruhlar arasındaki mesafeleri uzaklaştırdı aslında. “Enter” tuşuna bastığınız anda paylaştığınız bilginin tüm dünyaya yayıldığını da aklınızın bir köşesinde bulundurun. Unutmayın paylaştıklarınız hayatınız, kullanım alışkanlıklarınız, aşklarınız, nefretleriniz, hatta şimdilerde nerede ne yiyip ne içtikleriniz. Günümüzde bilgisayar güvenliğinin de birçok sıkıntılara gebe olduğunu hatırlatmakta fayda var. Yanlışlıkla elinizden kaybettiğiniz hesaplarınızdan sizin adınıza yapılan yazışmaların başınıza açacağı işleri yıllarca toparlayamayabilirsiniz. Bugün paylaştığınız bir twitin ne zaman karşınıza nasıl çıkacağını bilemezsiniz. O yüzden hayatınızı sanal bir ortama fazlaca endeksleyip siz eşittir sosyal ağ denkleminin parçası olmayın. Sosyal ağlar ve maillerinizdeki bütün bu yolculuktan sonra başlığı tekrar sormakta fayda var; evet baktınız mı sizin hayatınız kaç gigabyte mış ?